• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi19
Bugün Toplam595
Toplam Ziyaret3154103

Emine Ablam

Emine Ablam

Memleketimde annenin kız kardeşine ‘’hala’’ denir. Halam, evlendikten sonra beş-altı yıl hiç çocukları olmamış…

Kasabamızdan ''demiryolu'' geçer, bu nedenle de her Anadolu kasabasında görülen küçük bir de istasyonumuz vardır kasabanın hemen kenarında…

Bir yaz günü istasyon çalışanları bir trenin hareketinden hemen sonra istasyon yakınındaki üzüm bağından bir ağlama sesi duyarlar... Bir asma altına terkedilmiş bir bebekten gelmektedir bu ağlama… Bir bebek, bir kız bebek… Muhtemel sene 1954-1955…

Bebeği karakola getirirler… Yapacak bir şey yok, sorarlar çevreye bu bebeği evlatlık alacak kimse var mı diye… Halamlar alırlar bu bebeği, nüfuslarına kaydettirirler, evlat edinirler… Adını da Emine koyarlar…

Allah’ın hikmetidir, sual olunmaz, Emine aileye katıldıktan sonra Halamın arka arkaya üç erkek çocuğu olur… En büyük çocuk benden bir-iki yaş büyük, diğerleri birer, ikişer sene aralıkla dünyaya gelirler.

Emine kendi öz ablamla yaşıttı, evlerimiz yakındı, kendisini de abla bildim, çocukluğum beraber geçti, elinde büyüdüm sayılır…

Emine ablam on iki yaşına gelince sokakta oynarken çocuklar kendisine ‘’bulduk’’ diye takılırlar, Halama sorar Emine ablam, ‘’bunlar ne diye bana böyle takılıyorlar’’ diye… Halam artık Emine ablamın büyüdüğünü düşünerek gerçeği anlatır…  Emine ablam iki gün bir şey yemez içmez, sessiz bir hıçkırıkla ağlar iki gün boyunca, sonra da hiçbir şey olmamış gibi devam eder hayatına…

Emine ablam 14 yaşında iken Kasabaya bir aile gelir, giderler karakola ‘’biz’’ derler ‘’14 yıl önce kızımızı istasyonda kaybettik.’’ Sonuçta Emine ablama haber verirler.  Emine ablam ‘’benim annem babam burada başkasını bilmiyorum’’ diyerek gelenleri görmek bile istemez… Gelen aile eli boş giderler… Gidiş o gidiş bir daha hiçbir haber gelmez…

Emine ablam 16-17 yaşında iken Halamın kocası ablamı kasaba yakınındaki bir köyün ağasının oğluna verir hiç ablama sormadan... Ağanın oğlu askerde iken çavuşmuş, bu nedenle kendisine ‘’Ali Çavuş’’ derlerdi, hayal meyal anımsıyorum, bir de atı vardı, kasabaya atı ile gelirdi, atı ile bir yürüyüşü vardı, bir edası vardı, bir havası vardı, bir çalımı vardı... Çocuktum, Babamın bu evliliğe karşı olduğunu hatırlıyorum… Eniştem fakirdi, ağa da zengin, eniştemin bu nedenle ablamı  bu ağa oğluna verdiğini tahmin ediyorum… Ablamın bir kızı oldu bu evlilikten, adı ilginçti; ‘’Turiye’’. Ancak bu evlilik yürümedi... İki yıl sonra ablam boşandı, kızını köyde bırakarak baba evine döndü…

Bu sırada eniştem vefat etti, sonra da halam bir başkası ile evlendi... Ablam evde kendisinin aileye katılmasından sonra dünyaya gelen o üç erkek çocuğa hem annelik, hem de babalık yaptı.... O çocukların üçünü de okuttu, evlendirdi…

Çocuklar evlenince ablam de kasabamızdaki çocuğu olmayan bir adama imam nikâhı ile ikinci eş olarak evlendi... Sonra kocası vefat etti, adam varlıklı idi, bütün mal varlığı resmi nikâhlı eşine kaldı… Yaklaşık sekiz on yıl önce üçüncü evliliğini yaptı, Şehre yerleşti... Mutluydu… ‘’İkindi güneşi gördüm’’ derdi, ‘’güz güneşi gördüm’’ derdi…

Hayatta hiçbir şeyden müşteki değildi ablam... Hep hayata pozitif bakardı... Hayatla hep dalga geçer, hayata şaka yapardı hep... Hep gülerdi ablam... Özellikle gözlerine hayrandım... Gülünce gerçekten gözleri gülerdi ablamın…

Nisan 2012 ortasında memleketimden kendi öz ablamla telefonla görüştüm…

‘’Emine ablanın sana selamı var, Şehirden geldi bir süre buradaydı, ‘uzun zamandır Osman'ımızı -bana hep böyle hitap ederdi Emine ablam - göremedim. Osman'ımızı özledim’ diyor’’ demişti... Üç gün sonra tekrar aradı kendi ablam...
‘’Osman’’ dedi; ‘’Sana kötü bir haberim var’’…

Emine ablam o Pazar günü Şehre evlerine döner… Şehirdeki yeğenimi (öz ablamın kızı) arar… ‘’Annen sana vermek üzere bana bir şeyler verdi yarın -Pazartesi- saat 10.00’da sana geleceğim’’ der... Pazartesi gelmez ablam... Salı da gelmez... Yeğenimin cep-ev telefonlarına da cevap vermez... Yeğenim evine gelir kapı zili de cevap vermez… Polis çağırırlar... Kapı kırılarak açılır... İçeride kesif bir is kokusu vardır ve ablamım bir tarafta, kocasının bir tarafta cansız bedeni bulunur... Pazar günü akşam yatmadan sobayı yakmışlar…

Cenazesine yetişemedim, daha sonra gittim... 

Önce doğumundan beri bildiğim, ancak hiç görmediğim kızı Turiye’yi, sonra benden bir iki yaş büyük olan erkek kardeşini ziyaret ettim... Başsağlığı diledim.

Diğer kardeşleri cenazeye gelmiş ve dönmüşlerdi... Turiye annesine o kadar benziyordu ki, hele hele gözleri, bir an için ablamla karşılaştım zannetmiştim…  Sonra mezarına gittim, dua okudum… Sessizce hıçkıra hıçkıra ağladım… ’’Abla’’ dedim... ''Kahpe felekten alacağın kaldı abla'' dedim... 

Mezarlığı ziyaret ettim baştan başa... Fark ettim ki, dünyadaki tanıdıklarım, akrabalarım azalmış, öte dünyaya gidenlerim, göç edenlerim çoğalmıştı...

Memleketimden ortaokuldan beridir ayrıydım… Senede genellikle bir kaç defa gelir, kısa kısa sürelerde kalır geri dönerdim… Ruhumu hep orada bırakır, ben kendim dönerdim... Bu gittiğimde bahardı... İsimlerini unutmadığım o rengârenk kır çiçekleri her tarafı kaplamıştı… Kayısı ağaçlarının, erik ve kiraz ağaçlarının o bembeyaz çiçekleri solmuş, yerini elma ağaçlarının o harikulade pembe pembe açmış çiçekleri almıştı… Ceviz ağaçları ‘’ana baba kokusu’’ denilen o mis gibi kokulu filizlerini vermişti… Her defasında olduğu gibi mahzun bir şekilde döndüm memleketimden…

Memleketimden dönüş yolunda hep kafamda uğuldadı Sivas Divriği'nin bir türküsü... Âşık Veysel söylerdi, Ali Ekber Çiçek söylerdi, Bedia Akartürk söylerdi.  Emine ablam gözlerimin önünde, beynimde ise takılmış bir plak gibi döndü durdu bu türkü yol boyunca; 

''Kahpe felek sana nettim neyledim 
Attın gurbet ele parelerimi 
Akıbeti beni sılamdan ettin 
Kestin mümkünümü çarelerimi''

''Kahpe felek sana nettim neyledim, kestin mümkünümü çarelerimi''

Feleğe hiç sual olunur muydu ki 2014 Ocak ayında da Halamın en küçük oğlunu, Yakup’u kaybettik…

Mekânları cennet olsun…

https://www.youtube.com/watch?v=vJ15WE4lJUQ

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz