• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi21
Bugün Toplam743
Toplam Ziyaret3154251

Bavyera Krallığı ve II. Ludwig


Bavyera Krallığı ve II. Ludwig


20 Ocak 2019

Bu yazımda, 10 Mart 1864 ve 13 Haziran 1886 yılları arasında Bavyera Krallığının 4. Kralı olan II. Ludvig’in içinde, sarayların, şatoların, aşkın, masalların, efsanenin ve derin devletin bulunduğu hazin hikâyesini anlatacağım…


Ancak önce Bavyera Krallığı hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum…

Bavyera Krallığı

Bu sayfalarda anlattığım ‘’Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’’ dağılınca imparatorluğun Bavyera ve Pfalz Kolu hanedanlarından olan Wittelsbach Hanedanlığı Bavyera’da 1806-1918 yılları arasında Bavyera Krallığı olarak hüküm sürer. Bu hanedanlıktan Maximilian 1806 ile 1825 yılları arasında ilk Bavyera Kralı olur.



Maximilian’ı I. Ludwig takip eder. 1825-1848 yılları arasında kral olan I. Ludwig, antik Yunan dünyasına hayran olduğu için ülkesinde dünyanın en iddialı antik Yunan ve Roma heykelleri koleksiyonunu oluşturur, krallığın başkenti Münih’i de “Isar Kıyısındaki Atina” olarak isimlendirir. I. Ludwig silah ve ordu için ayrılması beklenen mali kaynakları resim ve heykel için harcamayı tercih ederek bu eserleri sergileyeceği görkemli yapılar inşa ettirir. Münih’i Avrupa’nın sanat ve kültür merkezi yapmaya çalışır. Ayrıca Bavyera’nın sanayileşmesine hız verirken başkent Münih’in modern halinin ilk taşları onun zamanında atılır. Kralın bu eski Yunan uygarlığına düşkünlüğü Osmanlılara karşı Yunanistan’ın bağımsızlığını desteklemesine neden olur. Hatta oğlu Otto, Yunanistan’a kral olur.

I. Ludwig’in ardından krallığa oğlu II. Maximilian geçer. II. Maximilian da 1848-1864 yılları arasında krallık yapar.  II. Maximilian aldığı yüksek eğitimin de etkisiyle, entelektüel hayata çok önem verir ve çevresinde sanatçılar ve bilim adamlarını hiç eksik etmez ve onları destekler. II. Maximilian bilim, teknoloji ve tarih konularında uzmanlaşan bir akademi kurar, dönemin iki önemli gücü Prusya ve Avusturya’ya karşı daha küçük eyaletleri birleştirmek için çaba harcar… II. Maximilian, Bavyeralılık kavramına önem verir ve bunu yaptırdığı eserlere de yansıtır. Bunun en önemli örneği de Füssen’de yaptırdığı ve Bavyera mimari tarzının en önemli eserlerinden biri olan Hohenschwangau Şatosu’dur…

Bavyera Kralı II. Ludwig

Avrupa'da dönem, Prusya’nın diğer Alman eyaletlerine hâkim olmaya çalıştığı, Napolyon Savaşlarının sürdüğü, Fransa ve Rusya ile sürekli anlaşmazlıkların yaşandığı bir dönemdir.


İşte bu dönemde de Bavyera Krallığında II. Ludwig’in krallık serüveni başlar.



Tam adı Ludwig Otto Friedrich Wilhelm olan ve Nymphenburg Sarayı’nda doğan II. Ludwig’in gençliği babasının yaptırdığı Hohenschwangau Şatosunda geçer.

Nymphenburg Sarayı



Hohenschwangau Şatosu



II. Ludwig burada babasının entelektüel çevresinde ve sanatla yoğrulan bir atmosferde gittikçe artan bir şekilde resim ve heykellerden ibaret bir hayatın içine çekilir. Büyüdükçe edebiyata olan merakı da artar ve özellikle Friedrick von Schiller'in şiirlerinin ve tiyatro eserlerinin etkisi altında kalır. 1861 yılında Wagner’in “Lohengrin” (*) operasının galasına katılmasıyla ömür boyu sürecek bir Richard Wagner hayranlığı başlar.


II. Ludwig, 1863 yılında Bismarck ile tanışır. Bismarck kendisi hakkında “hem bir Alman vatanperver, hem de Bavyeralı olmayı önemseyen bir prens” ifadesini kullanır.

II. Ludwig 1864 yılında 18 yaşındayken kral olur. Ancak kendisini etkileyen monarşik değerlerin 19. yüzyılda işlevsiz kaldığını görmek onun ilk hayal kırıklığını oluşturur. Parlamenter düzende yapmak istediği değişiklikler de Parlamentonun yaşlı üyeleri tarafından engellenince devlet işlerinden uzaklaşmaya ve Başkent Münih’ten ayrılıp Bavyera kırsalında yaşamaya başlar. İmzalaması gereken belgeleri imzalayıp kendi dünyasına döner. Gittikçe toplumsal hayattan uzaklaşıp hayaller ve masallarla dolu kendi iç âlemine kapanan II. Ludwig, şatolar ve kaleler yaptırma hevesine kapılır. Günler, geceler boyu dağlarda dolaşmaya başlar, zorunlu toplantılara katılmaz ve iyice yalnızlığını pekiştirir.

Bu arada Prusya’nın tacizleri artar. Savaştan hiç hoşlanmayan ve gidişatı engelleyemediğini fark eden II. Ludwig tahtan feragat etmeye karar verir. Hükümet üyeleri ise Wagner’i araya sokar. Kralın imkânlarını sonuna kadar kullanan Richard Wagner, II. Ludwig’i Münih’e dönmeye ikna eder. Böylece II. Ludwig, Wagner’in etkisi ve Parlamentonun baskısıyla Prusya’ya karşı harekât iznini imzalar. Sonuç Bavyera için hüsran olur. Tabii sorumlu olarak II. Ludwig görülür.



Prusya ile imzalanan antlaşma koşulları neticesinde 1870 yılında Prusya’nın Fransa ile savaşa girmesinden dolayı, Bavyera da Fransa'ya karşı savaşa sürüklenir. Alman ordusunun başarılı olması, Prusya’nın gücünü artırır. Kazanılan Fransa savaşının ardından, Almanya’nın birliği için çalışan şansölye Bismarck’ın, II. Ludwig’in kuzeni olan Prusya kralını yeni kurulan Almanya’nın İmparatoru seçtirmesi ile gururu incinen II. Ludwig büsbütün içine kapanır. Sonuçta II. Ludwig, Prusya kralının Almanya hükümdarı olduğunu kabul etmek zorunda kalır ve Bavyera, 1871 yılında kurulan Almanya İmparatorluğu’nun da ikinci büyük eyaleti haline gelir. Ancak bu durum II. Ludwig’in Bavyera’yı Almanya’ya satan kral olarak tanınmasına yol açar.

II. Ludwig bu yıkımları yaşarken 22 Ocak 1867'de kuzeni Bavyera'lı Prenses Sophie Charlotte ile nişanlanır.



Nişanlısı Sophie'ye yazdığı mektuplarda, nişanlısına, Lohengrin efsanesinde (*) Lohengrin’in sevgilisi olan ‘’Else’'nin ismiyle hitap eder. Tam düğün hazırlıkları bitmek üzereyken nişan bozulur. Kral bundan sonra bir daha hiç bir zaman evlenmeyi düşünmez.  Hayatında etkili olan tek kadın ise kuzeni Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth (Sisi)’dir. (Avusturya İmparatoriçesi Elisabeth –Sisi-’yi anlatmaya kalksam sanırım yine sayfalar dolusu yazı yazmam lazım. En iyisi hiç ben Sisi’den bahsetmeyeyim. Veya Sisi’yi ayrı olarak yazmalıyım! Veya siz Romy Schneder’i dünyaya tanıtan meşhur ‘’Sisi“ filmini izleyin!)



Bu platonik bir aşk ile dostluk arasında gidip gelen bir ilişkidir. Bundan sonra II. Ludwig kadınlarla pek ilgilenmemeye başlar, yalnız ve melankolik hali gittikçe artar.


Nymphenburg Sarayı’nda doğan, gençliği Hohenschwangau Sarayı’nda babasının entelektüel çevresinde ve sanatla yoğrulan bir atmosferde geçen II. Ludwig, yalnızlığı ve melankolik hali arttıkça, gittikçe resim ve heykellerden ibaret bir hayatın içine çekilir. Bu hali siyasetten bunalan II. Ludwig’i, Montaigne’nin kalesi gibi gerçek dünyadan kaçacağı şatolar yaptırmaya sevk eder...

II. Ludwig’in yaptırdığı şatolar…

Böylece II. Ludwig, üç tane şato yaptırır. Bunlar Linderhof, Neuschwanstein ve Herrenchiemsee (Chiemsee Gölü’ndeki bir ada üzerinde) şatolarıdır…


Linderhof Şatosu rokoko stilinde, Neuschwanstein Şatosu ortaçağ stilinde yapılırken Herrenchimsee Şatosu ise Versailles'dan etkilenilerek yapılmıştır. II. Ludwig bu şatolardan sadece Linderhof Şatosunu hayatta iken tamamlayabilir.



Linderhof Şatosu, Graswang Vadisinde, II. Maximilian'ın av köşkünün (Köningshauschen) bulunduğu bir yerde, II. Ludwig’in çocukluğundan aşina olduğu bir bölgede yapılır... Linderhof’un daha girişinde II. Ludwig’in Fransız Capetain Hanedanından bir uzantısı olan Bourbon Hanedanlığına olan hayranlığı göze çarpar. Giriş bölümünün tavanında Fransa kralı XIV. Louis’nin sembolü olan güneş arması, girişin ortasında da, XIV Louis’nin bronzdan heykeli vardır.

Herrenchiemsee Şatosu’nu Fransa gezisinde Fransız Bourbon Hanedanının şatafatından çok etkilenen II. Ludwig, Versailles havasında bir yer olarak tasarlar. 1869 yılında yapımına başlanır ancak bitmesi on yıl sürer ve şato 1878 yılında tamamlanır... Gerçi burası boyut olarak Versailles yanında, bir kulübe gibi kalır, ama şaşaası hiç de Versailles’ı aratmaz.



Neuschwanstein Şatosu

Bu şatolar içinde Neuschwanstein Şatosunun ayrı bir yeri ve özelliği vardır. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Swangau’nun gölleri, dağları ve ormanları arasında yalnız geçiren, siyasetten, devlet işlerinden sıkılan, insanlardan izole yaşamayı tercih eden utangaç kişilikli II. Ludwig bu karakter özelliklerini Neuschwanstein Şatosu’na da yansıtır. Bu şato ile II. Ludwig’in kişiliği, ruhu ve hayali birleşir.








Neuschwanstein Şatosu 5935 m2’lik bir alana yayılmış, ana kulesi 79,16 metre yüksekliğinde ve uzunluğu 130 metredir. Yapımında 465 ton Salzburg mermeri, 400 000 tuğla ve 2050 metre küp ahşap malzeme kullanılır. Dini inancına kuvvetle bağlı olan II. Ludwig’in karyolasının çatısı, Notre-Dame kilisesini andıran gotik bir kilise maketi olarak tasarlanmıştır ki sadece buradaki ahşap işçiliğinin yapımı dört yıl sürer. 



Tüm sarayda yaklaşık olarak bir milyon adet kraliyet sembolü kuğu figürleri kullanılır. Şatonun salonları altın, emaye ve binlerce ışıkla parıldayan mozaiklerle bezelidir. Ağırlığı bir tonu bulan dore pirinçten yapılmış devasa şamdanların sadece bir tanesinde 600 mum yakılmaktadır. Büyük Salonun duvar resimlerinin ‘’Kuğuların Şövalyesi ‘’ olarak bilinen Lohengrin efsanesine (*) adanmış olması da bu efsanenin genç kralı etkilediğini ve ona ilham verdiğini göstermektedir. Ayrıca şatonun çoğu odası Wagner'in operalarının kimi sahneleri ile donanmıştır.



Mimar Riedel ve Dollmen tarafından 1869 yılında başlanan şatonun yapımı, kralın öldüğü sene olan 1886‘da biter. Kral, şatonun yapımının sürdüğü yıllarda bulunduğu tepenin zirvesinden karşı yamacı birleştiren, şatonun yapımından önce babası II. Maximillian tarafından doğa yürüyüşleri için kullanılmak üzere yapılmış olan ‘’Marienbrücke’’ köprüsünden hayalinin gerçeğe dönüşümünü sabırla izler. Günümüzde bu köprü her adımda sallanan incecik bir köprüdür. Aşağı baktığınızda gerçekten düşme korkusu yaşarsınız. Köprünün bir diğer özelliği de bir batıl inancı yaşatıyor olmasıdır. Neuschwanstein Şatosunu görmeye gelen evli çiftler üzerinde isimlerinin yazılı olduğu bir kilidi köprünün parmaklıklarına takıyorlar. İnanışlarına göre bu kilitler köprüde kilitli kaldığı sürece ilişkileri huzur içinde devam edecektir.

II. Ludwig tüm bu yapım yılları süresince daha aşağıda yer alan Hohenswangau şatosunda kalarak mesaisinin önemli bölümünü bu hayal peşinde harcar. Neticede yapımı 17 yıl süren bu Şato bittiğinde bazı odaları henüz tamamlanmadan Kral ‘’’Yeni Kuğu Evine’’’ yani Neuschwanstein Şatosuna yerleşir.


Ve hazin son

Kral’ın ülkesinin hazinelerini bu devasa şatoya harcaması ve bu şatonun aklındaki şato üçlemesinden sadece ilki olması hükümeti harekete geçirir. 1886'nın başında II. Ludwig'e muhalif olanlar ile kraliyet ailesi meclisi isyan bayrağını çekerler. Başbakan Lutz, pozisyonunu da muhafaza edebilmek telaşıyla, Kral II. Ludwig'e aklından zoru olduğu gerekçesiyle krallıktan el çektirme fikrini ortaya atar.


Haziran 1886 ‘da Dr. von Gudden’in başkanlığındaki Bavyeralı bir grup doktordan oluşan psikiyatri komitesi tarafından kralın zihinsel rahatsızlığı olduğu, bu şekilde bulunduğu görevi ifa etmesinin olanaksız olduğuna dair bir rapor düzenlenir. Bu rapor üzerine krallıktan azledilir.

Neuschwanstein Şatosu'na kapanan II. Ludwig son bir gayretle, gazete yoluyla Bavyera halkına hitap ederek bir imdat çağrısı göndererek kendisine ve vatana yapılan ihanete karşı çıkmalarını ister onlardan. Ancak hiçbir yardım gelmez Bavyeralılardan. II. Ludwig pek çok mücadeleden sonra teslim olmaya karar verir.

II. Ludwig 1.90 metre boyuyla oldukça heybetli biridir. Ama son yıllarda ağzında hiç diş kalmadığından dolayı suratı olduğundan çok daha çökük durur. 12 Haziran 1886 günü II. Ludwig Şatosundan götürülmeden önce kâhyasına “Tapınağım olan bu odayı sana emanet ediyorum; burayı varlıklarıyla kirletmesinler, hayatımın en acı anlarını burada yaşadım” der.

II. Ludwig, konumunun gerektirdiği bir saygı ile askerler tarafından sıkı gözetim altında psikolojik tedavi görmek üzere Starnberg gölü üzerindeki Berg Şatosu’na gönderilir.  

Talihsiz kralın en sevdiği yerlerden biri olan Berg Şatosu çoktan bir hapishaneye dönüştürülmüş, pencereleri demir parmaklıklarla kaplanmış, kapıları sadece dışarıdan kilitlenebilecek hale getirilmiş ve her tarafa gözetleme delikleri açılmıştır. Kral son derece sakin, etrafına karşı soğuk ama naziktir.

13 Haziran 1886 günü akşamüzeri saat altıda II. Ludwig, Dr. von Gudden'le birlikte şatonun bahçesinde yürüyüş yapmak ister. Öğleden sonra saat altıda beraberce göle doğru yol alırken Dr. von Gudden korumalara takip etmemeleri için işaret eder. Saat yediye gelip de hiç kimse dönmeyince, geride kalan doktorlar ve hizmetkârlar aramaya gittiklerinde derinliği 1,5 m’yi geçmeyen Starnberg gölünün sularında II. Ludwig’in ve psikoloğu Dr. von Gudden'in cansız bedenlerini bulurlar.

Bunun bir cinayet mi, boğulma mı yoksa bir intihar mı olduğu hiçbir zaman açıklık kazanamaz…

Resmi açıklama, ‘’intihar teşebbüsünde bulunan kralı, doktorunun önlemeye çalışmış olması ve boğuşma sırasında her ikisinin de boğulduğu’’ şeklindedir. Bir metre 90 santim boyundaki kral, derinliği bir metreyi geçmeyen kıyı şeridinde boğulmuştur nasıl olduysa... Doktoru se ufak tefek, çelimsiz bir adamdır kralla kıyaslandığında.

II. Ludwig’in ve psikoloğu Dr. von Gudden'in boğulma esnasındaki temsili resimleri:



II. Ludwig’in ve psikoloğu Dr. von Gudden'in cesetlerinin gölde temsili bulunması



II. Ludwig'in cesedi:



II. Ludwig'in cenaze töreni öncesi:



II. Ludwig'in boğuldu yerdeki anıt haç: 





II. Ludwig'den geriye kalanlar...

Gerçekte ise şato, temel olarak Kralın kendi bütçesinden finanse edilmektedir. Yetmediğinde ise borç alınır. Toplam maliyet ise 6.180.047 Mark’tır. Ne yazık ki Kral, bu şatoda sadece üç hafta kalabilir. Şato hiçbir zaman tamamlanamaz. II. Ludwig öldüğünde, şatonun yapımı olduğu gibi durdurulur ve müze olarak halka açılır. Kralın kalan borçları da ailesi tarafından ödenir.


Taçlı başların, idare mevkilerinde bulunanların, gerçek güç sahiplerine ters düştükleri için yok edilebileceklerinin ne ilk ne de son örneğidir II. Ludwig olayı. Kennedy veya Prenses Diana mesela bunun günümüzden örnekleridir herhalde.

İnsanların içinde değil kendi yarattığı seçilmiş bir dünyada yaşamayı tercih etmiş olması Kral II. Ludwig’in kader çizgisidir herhalde... İçinde sadece üç hafta kalabildiği, gerçeküstü bir dünyanın simgesi olan Neuschwanstein Şatosu ise Walt Disney’e ilham vererek bugün gerçeküstü bir başka dünyada, Walt Disney’in logosunda da var olmayı sürdürür.



Ölümünden sadece altı hafta sona ziyarete açılmış olan şato bugüne kadar yaklaşık olarak 50 milyon ziyaretçi ağırlar. Avrupa’nın en güzel şatolarından biridir.

Yükümlülükleriyle inançları arasında kalan, hayalleri, düşleri hayatın kendisine sunduğundan çok daha renkli olan, savaştan ve çatışmadan nefret eden, hassas yapısıyla, sanata, edebiyata, şiire ve güzel sanata düşkün olduğu için kendisinden beklenen rolü oynayamayan ve bu yüzden de on dokuzuncu yüzyılın siyasal ve kültürel tarihinde büyük hayal kırıklarıyla ölen zamansız bir masal kralının (Der unzeitgemäße König) hazin öyküsüdür II. Ludwig’in hikâyesi...

Bugün ne Kutsal Roma İmparatorluğu vardır ortada ve ne de Kutsal Roma Germen İmparatorluğu.... Bugün ne Habsburg Hanedanlığı vardır ortada ne de Wittelsbach Hanedanlığı… Bugün ne Prusya var ortada, ne de Bavyera Krallığı… Ama II. Ludwig'in o muhteşem şatoları, sarayları, heykelleri ve resimleri günümüzü güzelleştirmeye devam ediyor… İnsan soramadan edemiyor; savaşlarda ömür geçirmiş, her tarafı yakan, yıkan kaba saba bir kral mı iyidir yoksa naif, sanatçı ruhlu, edebiyatsever bir kral mı?


Ne yazık ki II. Ludwig'i anlatan Türkçe basımı yapılmış bir kitap yok elimizde. Almanca basımı yapılmış onlarca kitap var hâlbuki Almanya'da. Eğer Almanca biliyorsanız okumanız için size bir kitap önerebilirim: Genç Alman yazarlardan Oliver Hilmes’in (D. 1971) yazdığı bir II. Ludwig biyografisi ‘’Ludwig II.: Der unzeitgemäße König’’, (Siedler Verlag, 2013)

Sinema sevenler için, sinemada ‘’Yeni Gerçekçilik Akımı’’nın İtalyan yönetmenlerinden Luchino Visconti’nin 1972 yılı yapımı dört saatlik filmi “Ludwig” ile 2012 yılı Fransız yönetmenler Marie Noëlle ve eşi Peter Sehr yapımı film: ''Ludwig II'' filmlerini izlemelerini tavsiye ederim.

Luchino Visconti’nin 1972 yılı yapımı dört saatlik filmi “Ludwig”:




Fransız yönetmenler Marie Noëlle ve eşi Peter Sehr yapımı film: ''Ludwig II'':



Romantik Yol (Romantische Straße) 

Almanya’nın Bavyera eyaletinde Würzburg’dan başlayıp güneye doğru giden, Münih’ten sonra Füssen’de son bulan  400 km’lik güzergâha ‘’Romantik Yol ‘’ (Romantische Straße) adı verilir. Almanya’nın kırsalını tanıtan bu güzergâh, sevimli kasabaları, çiçekli köy evleri, gölleri, yerel şatoları ile Bavyera’nın tüm güzelliğini yaşatan, keyifli bir güzergâhtır… İşte anlattığım II. Ludwig’in bu Neuschwanstein Şatosu bu güzergâhtaki son nokta olan Swangau kasabasında, iki göl arasındaki bir tepede bulunmaktadır. Tepeleri karlı Bavyera Alpleri ve çam ormanlarının önünde dantelimsi girintileri ve gotik kuleleri ile bulutların üzerinde gibi görünen Neuschwanstein Şatosu ise bu hazin hikâyesi ile işte bu ‘’Romantik Yol’’un pırlantası gibidir…



İşte tarih, o veya bu şekilde kendi akışı içinde, o zaman denilen büyük nehrin, insandan, doğadan ve daha birçok etkenden oluşan hayhuyu içinde biçimlenen bir süreçti… Ve bu süreç içerisinde sanatçı ruhlu, naif, edebiyatsever bu kralın görkemli, ama hazin öyküsünü anlatmak, onu anımsamak, anımsatmak da bana düştü…

Sizlere pırıl pırıl, mutlu, musmutlu ve Koranasız güzel bir hafta sonu diliyorum...

Osman AYDOĞAN

(*) Lohengrin Efsanesi

‘’Lohengrin’’ Ortaçağ’da Avrupa edebiyatına girmiş bir efsanenin Almanca’da aldığı addır. Ünlü Alman bestecisi Richard Wagner, 1850’de yazdığı bir opera ile Lohengrin efsanesine daha büyük bir ün kazandırır. Wagner‘in “Lohengrin” operası, birçok müzikçiler tarafından romantik operaların en büyüğü, en mükemmeli olarak kabul edilir…



Lohengrin efsanesi, çok eski bir peri masalı olan “Yedi Kuğu”ya dayanır: Lohengrin adında bir şövalye, yedi kuğunun çektiği sandalı ile gelerek, güzel bir kadını düşmanından kurtarır ve onunla evlenir. Yalnız, adını, nereden geldiğini, kimin nesi olduğunu kadına söylemez, kadına da bunları merak etmemesini, kendisine bu konuda bir şey sormamasını tembih eder. Güzel kadın, Lohengrin’e söz verirse de, sonradan bu sözünü unutur. Böylece Lohengrin de bir daha geri dönmemek üzere onu bırakıp gider.

Lohengrin efsanesinin ilk defa nerede çıktığı kesin olarak bilinmiyor. Tarihi kaynaklardan anlaşıldığına göre, bu konudan ilk olarak, XII. yüzyıldaki Haçlı Seferlerini anlatan bir tarih kitabında söz edilir...

II. Ludwig filmlerinden

2012 yılı, yönetmenler Marie Noëlle ve eşi Peter Sehr yapımı ''Ludwig II'' fiminin fragmanı:

https://www.youtube.com/watch?v=96Ymjnc3c4g

Luchino Visconti’nin 1972 yılı yapımı dört saatlik “Ludwig” filminden bir bölüm: II. Ludwig'iin taç giyme töreni: 
https://www.youtube.com/watch?v=m7-CZScJTmM



Yorumlar - Yorum Yaz